Ana içeriğe atla

HAFTANIN KİTABI


YAŞIYORUZ SESSİZCE




Ölüm

Nedir?

Sesin hangi renginde

Sessizliğin hangi kokusundadır?




İnsan; doğduğu için ölecektir elbet.

Hareketin devinimi; içten dışa, dıştan içe,

Döngüsel hareketin en güzeli, en sıradışı olmayanı

Ölüm..

Yaşamla başlayan ölüm, gittikçe yakınlaşan zaman,

Yaşam, ölüm, zaman..

Hepsi koskocaman bir sessizlik aslında.

Şair; yaşamın sessizliğiyle ölümü anlatmak istemiş,

Eşi Hatice Hanımın vefatından sonra bu kitabı yazmış,

Affedersiniz, tabiri doğru kullanmak gerek sanırım,

Bu kitabı; yaşamıştır..

Şairler mi şiir yazar, şiirler mi şairleri yazar, hala çözebilmiş değilim ama,

Kelimeler bir his olup değiyorsa size, sanırım şair güzel bir şey yapmış oluyor.

Hangisi hangisini yazdıysa farketmiyor.



“Neden kimse sana benzemiyor Hatice?” diye soruyor şair bir mısrada.

Çok basit bir cümle, nasıl da gelip çoraklanıyor kalbinizin ortasına.

Evet ölüm haktır ve elbet bir gün her birimizin kapısını çalacaktır ama,

En çok gidenin boşluğu herhalde üzüyor insanı, ölüm değil..

Yoğruluyor zaman, onunla ve onun dizi dibinde, yıllar ve yıllarca..

Bırakılan ‘iz’ se eğer, insan görmeye alıştığı o ‘iz’i kaybetmenin acısıyla kıvranıyor belki de..

Kıvrandıkça, kendi çeperinde döndükçe,

Sessizleşiyor, sesini kaybediyor.

Sanki çok hızlı dönen nesnelerin sesini duymamak gibi..

Sesini kaybediyor…

Belki de hakiki yaşamın sesine dönüyor insan, gerçek olanı duymaya başlıyor..



“Yüzüm bir gelecek atlası. Başım önde dönüyorum bütün yürüyüşlerden. Mavilik yitirdi hükmünü. İpi kopmuş bir boncuğum senden sonra. Bedeni olmayan bir zaman,  odalarda. Canım ne kadar acıyorsa sözüm o kadar üşüyor. Ömür Hanım, Şahgülüm, Köroğlu’m… sana nefes olmayan şiirden de geçtim.”

 

Kitabın ithaf bölümünde, Hatice Hanımın bir sözü var,

“Babanız içerde şiir yazıyor diye, çocuklarımı sessiz ağlattım ben”



Şairin kalbindeki o ince sızıyla beraber,

Hatice Hanımın yerini bu cümleden anlıyoruz aslında.

Belki de karşılıklı o saygıyı ve güzelliği.

Sanki koskocaman bir başak tohumunun

Gölgesinde bir karıncayı dinlendirmeye çalışırkenki hali.

Sanki kolunu kanadını sevdiğinin üzerine germiş de,

Ona bir şey olmasın diye kıvranan bir aşık.

Sanki bir derdin, evladına zarar vereceğini hissettiğinde,

Kaplan kesilen bir anne…

Belki de Haticeler böyledir.

Hatice nasıl güzel bir isimdir,

Hep çok sevmişimdir.

En çok da Hz. Hatice annemizi..

Kol kanat geren, kucaklayan,

Sıcacık bir yuva olan,

En zor zamanında Efendimiz(s.a.v)’ i saran sarmalayan..

İncitmeden seven ve incinmeyen..

Kalbi ve ruhu incecik bir tül gibi sevdiğini saran bütün kadınlara selam olsun!!








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...