Ana içeriğe atla

HİKMETLİ SÖZLER

Bismillahirrahmanirrahim. 


Elhamdülillahi Rabbül Âlemin. Vesselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin nebiyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.


İnsan müminse, Allah’a iman etmişse; eğer ki ikazlardan anlamaz ise, Allah bazen musibet gibi ikazlarla onu uyandırıyor. Dünyevi musibet tokatları ile insan uyanmaz ise neuzibillah kabrin sıkması, onunla da arınma olmaz ise cehennemin havuzunda temizlenme oluyor. Onun için insanın aklını başına çabuk alması lazım. Hadis kitaplarında ahirette, birbirlerini dünyadayken aldatan insanların mücadelesini anlatılır. İnsanın şeytanla olan mücadelesini anlatır. Mesela aldanan, o gaflet ile hayatını ömrünü tüketen insan şeytana diyecek ki “Utanmadın mı? Sen ne için bizi aldattın? Allah’ın ibadetinden, taatinden Allah’ın yolundan niçin bizi saptırdın?” Şeytan onlara diyecek ki “Yahu Allah’tan korkun! Ben mi yaptım? Ben size ufak bir vesvese verdim; buna mukabil Rabbül Âlemin gözlerinize sokacak kadar emareler, deliller, işaretler gönderdi. Siz akıllı olsaydınız, aklınızı başınıza alsaydınız, oradan gitseydiniz. Benim küçücük bir vesvesem vardı; buna mukabil Allah, dağlar cesametince hak ve hakikati gösterecek gözünüzün önünde aynaları bıraktı. Yağmur tanesi kadar, böyle gözlerinizi her yerinizi ıslattıracak kadar emareler, işaretler yağdırdı. Sizler akıllı olsaydınız, aklınızı başınıza alsaydınız, siz benim o küçücük vesvesemin arkasına takılıp gitmeseydiniz. Suç sizin. Siz Allah’tan utanın. Burada benim ne suçum var? Esas suç sizindir.” İnsan hakikaten aklını başına alması lazım. Şeytanın vesvesesine takılıp kalmaması lazım. Allah, milyonlarca emareler, işaretler gönderiyor. Biz bu yoldan sapıyorsak, gaflete giriyorsak cehenneme müstahak olmuş oluyoruz. Namazdan uzak durarak namaz kılmayan, ben niçin namaz kılacağım diyen insana “Yahu etrafına bir bak! Acaba gördüğün hangi mahlûk senin gibi? Hangi mahlûkun meziyeti senden üstün? Acaba etrafında gördüğün şu hayvanın, diğer mahlûkatın, canlıların algısı sence senin gibi midir? Böyle üstün bir meziyet ile üstün bir donamım ile Rabbül Âlemin seni şu dünyaya göndermiş ise sen diyebilir misin ki ‘Benim vazifem etrafımda gördüğüm diğer canlılar gibidir.’ Elbette ki Allah sana burada bir işaret, bir emare veriyor. Bak algın aynı değil, nimetler aynı değil.”
Rabbül Âlemin diyor ki “Ben insanı ‘ahsen-i takvim’ en üstün meziyette, ekmel bir manada yarattım.” En güzel kıvam yani onun üstünde bir güzel kıvamın bulunmadığı. Sen eğer namaza müdavim olursan, ibadet ü taate müdavim olursan, hizmete sebat eylersen seni nihayetsiz bir zirve bekliyor. Şu anki gördüğünün çok çok ötesinde bir zirve. “Bir kanat yok.” diyebilirsin ama Allah ona mukabil milyonlarca kanat kalbinin içine vermiş. Mesela bunlardan birisi, Allah’a uçmanın Allah için insana bahşedilmiş bir armağandan ibaret olan bir muhabbet kanadıdır. Mevlanalar uçmuş mesela, bütün Sâdât-ı Nakşibendi muhabbetin cazibesine binaen, cezp o çekim güç kuvvesine binaen Allah’a yükselmişlerdir. Bir de neuzibillah münasebetinizi koparırsanız, Allah’ın ibadetinden taatinden uzaklaşırsanız, ‘Şeytan vesvese verdi.’ deyip suçu şeytana atarsanız ‘Yahu utanın, hayâ edin ne utanmaz insanlarsınız! Benim yaptığım şey bir vesvese idi. Bu vesveseme mukabil Allah milyonlarca, nihayetsiz emare size gösterdi. Aklınızı başınıza alıp o yoldan gitseydiniz.’ diyecek şeytan. Şimdi biz o vesvesede şeytana takılıp kalır isek, biz de “Etrafta gördüğümüz diğer canlılardan farkımız yok, istediğimiz ne ise öyle hayatımızı sürdürürüz.” dersek zirve bizim için nasıl ki ihtimal idi, vuku bulan bir şey idi; tersi de neuzibillah mümkündür. Taşların çok daha aşağısı bir derekeye neuzibillah inme riski vardır.

Ve sallalahu seyyidina Muhammedin nebiyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...