HIZIRLA KIRK SAAT
“Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”
Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin
altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik
bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir
şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı. Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk
gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile
bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber
bir yolculuğa çıkmış gibi yazılmıştır. Gibi’si fazla oldu sanırım. Bu yolculuk şairin gönlünde başlamı, ufak dokunuşlarla harflerle canlanmış ve bize bu yolculuğun ‘yol’ oluşu anlatılmıştır. ‘Önce Refik sonra Tarik’ der büyükler. Yani önce yoldaş sonra yol. Yolculuktan gelen en sağlam hisse yoldaştır elbet. Hızır (a.s) ise yolların ve yoldaşların en kıdemlisi ve en özeli. Musa(a.s)’ı anmak gerekir burada. Kuran-ı Kerimdeki en özel buluşmalardan en özel kıssalardan birisidir; Musa(a.s) ve Hızır(a.s)’ın yolculuğu. Kelamlar sırlı, haller sırlıdır. Başka bir alemin lakırdılarıyla konuşan Hızır(a.s) en başta uyarmıştır Hazreti Peygamberi. Sana bu yolculuk ağır gelir, dayanamazsın. İlk başta hikayenin heyecanını artıran bir kelam bu. Çünkü yolculuk kocaman bir ‘sır’ olacaktır. Bu alemin rehberi olan bir peygamber başka bir alemin rehberi olan bir zata ittiba etmiş ve yolculuk başlamıştır. İnsanlar arasında en bilgili, en üst makamda olan peygamberlerin de rehberleri olabiliyormuş demek ki, biz bunu miraç gecesinde Efendimiz (s.a.v)’e Cebrail(a.s)’ın eşlik etmesinde de göreceğiz. Demek ki Hakikate ulaşmak isterken ya da Cemal’e ulaşmak isterken, başka bir alemin ya da o alemde önceden bulunmuş daha bilgili rehberlerin önderlik etmesi kaçınılmazdır. Ki böylece tadına doyulmayacak bir seyir başlar. Yukarıda ifade ettiğimiz ‘dost’ kavramı da işte tam olarak bu ittibanın başka bir renkteki varlığıdır. Ebubekir-i Sıddık yoldaştır, lakin kalbiyle tutunduğu sevdiğinden gelen her türlü sır’da var olmuştur. Kalbimde ne varsa onun kalbine boşalttım der Allah Rasulu. Yol’un yoldaşlığın ve kalbi bir dostluğun en önemli noktası kendi canından malından varlığından sıyrılarak bir ittiba ve bunun karşılında Allah ve Resulünün memnuniyeti dolayısıyla kocaman bir sırrın insana yerleşmesi.
Üstad Sezai Karakoç, Hızır(a.s) ile konuşmalarında ilk başta soluk bir renk tasviri gibi bir medeniyet çizer. Taştan ve soğuk.
‘Aradığım bu ülkede de yok, taşlar hatıra yazılamayacak kadar fazla kararmış’
Yolculuk devam ederken bir sesleniş duyarız, Şairin dili Hızır(a.s)’ın diline dönüşmüştür. ‘Ben Hızır, falanca yerde falanca saatte oradaydım..’ diyerekten. Ardından peygamberlerin halleri, Musa Aleyhisselam, Hz. Peygamberin Ay’ı bölmesi mucizesinin yankılanması –ki bu bahis 31. bölümdür ve ciddi manada kıymetli ve özeldir benim nezdimde- ve dua iltica bölümleriyle devam eder. Üstad Sezai Karakoç’u anlamak da anlamlandırmak da kolay değil elbet. Ama bize açacağı ufukların peşinde yol almak, gidilecek yerleri önceden keşfederek bize bir harita çıkarmaya çalışarak bize rehber olması, bizi diriliş kapılarından geçirecektir elbette. Bazı anahtar kelimeleri siz okuyucunun temiz ve duru dimağına bırakmak istiyorum; Dost, yar, yol, yoldaş, sır. Ardından bu kitabı okurken size eşlik edebilecek ve bakış açınızı derinden renklendirecek iki kitap önerim var. Birisi; Mustafa Kutlu’nun ‘SIR’ kitabı. Diğeri de yukarıdaki alıntının alındığı; Fethi Gemuhluoğlu’nun ‘DOSTLUK ÜZERİNE’ kitabıdır. Yola çıkmak isteyenlerin yoldaşı Hızır(a.s) dır. Büyüklerin en özel dualarındandır; Hızır(a.s) yoldaşın olsun.

Yorumlar
Yorum Gönder