Ana içeriğe atla

HİKMETLİ SÖZLER

Bismillahirrahmanirrahim



Kısaca ifade etmek gerekirse ister az, ister çok olsun kalbin bağlandığı ve nefsin zevk aldığı, dünyalık herhangi bir şeyi ameline kattığı zaman o amel karışır ve saflığını, temizliğini kaybeder. Böylece ihlâslı olma özelliğini yitirir. Zevk aldığı şeylere yönelir, şehevi isteklerine tabi olur. Bu tür zevklerinden ve hedeflerinden herhangi bir amel veya ibadetinde kendini koruması çok zor olur. Bundan dolayı "Ömrünün, hayatının en kısa zamanında bile amellerinde ve ibadetlerinde ihlâs üzere olanlar ancak kurtuluşa erdi." denilmiştir.
İhlâs, bu tür kusurlardan amelleri korumaktır. Hal böyle olunca insanı etkileyen başka bir şey kalmaz ve sadece Allah’a yakın olma gayesi kalır. Bu durum yalnızca Allah'ı seven, ahiret hayatını düşünen, kalbinde dünya sevgisine ait hiç titr şey bırakmayan, öyle ki yemeyi içmeyi bile sevmeyip; yemeyi içmeyi zaruri ihtiyaçlardan kabul edenlerden olur. Onlar yemeği doğuştan gelen bir ihtiyaç olarak görürken, yemeği yemek olduğu için değil; ibadetine yardımcı olması niyetiyle yerler. Hiç acıkmamayı ve yemek derdine düşmemeyi isterler. İhtiyaçtan fazla yemek yemezler. Zaruri olandan fazlasına bakmadığı gibi aramazlar da. Bütün gayreti Allah'a yaklaşmaktır.
Düşüncesi böyle olan insan yemesinde, içmesinde, hareketlerinde ve sessizliğinde kısaca davranışlarının hepsinde iyi niyetli ve ameli halis olan bir kul olur. İbadetlerini daha iyi yapabilmeleri için yatması, uyuması da onun için ibadet sayılır. Bu sayede ihlâslı kulların mertebesine çıkar, düşüncesi bu yönde olmayanların amellerine ihlâs kapıları kapalıdır. Allah'a ve ahirete duyduğu sevgi galip gelirse ihlâs meydana gelir. Eğer kalbinde dünya sevgisi, üstünlük duygusu gibi Allah'a sevginin dışında herhangi bir şey galip gelirse bundan sonra namaz ve oruç gibi ibadetlerinde bile kendini riyadan koruması çok zor olur. Şöyle diyebiliriz ki ihlâsın ilacı nefsin isteklerini kırıp dünyaya tamah etmekten vazgeçmek ve kalbe galip gelecek ve orada yerleşecek şekilde ahiret hayatına yönelmektir. İnsan ancak bu şekilde ihlâs sahibi kul olabilir. İnsan yorgunluk ve bıkkınlıkla yapmış olduğu öyle ameller vardır ki; insan bunları ihlâsla ve Allah rıza için yaptığını zanneder ve kendini kandırır. Ve ameline bulaşan afetlerden habersizdir.
Yüce Allah buyuruyor ki: ”(Habîbim) yaptıkları iş bakımından en çok ziyana uğrayanları haber vereyim mi? O kimselerin dünya hayatındaki çalışmaları boşa gitmiştir. Hâlbuki onlar iyi sağlam işler yaptıklarını zannediyorlardı." (Keyf,104)
İhlâsın hakikatini bilmek ve onunla amel etmek çok zor bir iştir. Çünkü o uçsuz bucaksız bir denizdir. Orada boğulmaktan canlarını kurtaran çok az insan bulunabilir. Bu konuda Yüce Allah buyuruyor ki: "Ancak içlerinden ihlâs sahibi kullarım müstesnadir.” (Sa'd Suresi 83. Ayet)
Kul ince olan bu noktaları büyük bir gayretle araştırmalıdır. Aksi halde kendisi bile farkına varmadan şeytana tabi olan kullar arasına girer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...