Ana içeriğe atla

HİKMETLİ SÖZLER

Bismillahirrahmanirrahim 


Elhamdülillahi rabbil alemin Esselatu vesselamu ala seyyidina nebiyyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.


Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki "Hiçbir kul, kıyamet gününde ömrünü nerede tükettin den ilmi ile ne gibi işler yaptığından malını nerede kazanıp nerede harcadığından vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz."(Tirmizi, Kıyamet) Hülasa; zahiren bizim kazancımız olan fakat hakikat itibariyle Allah'ın bizlere lütuf ve ikram olarak karşılıksız verdiği bu nimetler şayet amacı dışında kullanıldı ise Bütün bunların sorgu ve suali vardır. İslam gibi bir nimeti de Allah bizlere bahsetmiştir. Müslümanlık demek sadece Allah'a inanmak ve ibadet yapmak değildir. İslamiyet iki yönlüdür yaşamak ve yaşatmaktır. Yani hem dış ve şekil itibarıyla yaşanan bir Müslümanlık vardır hem de şeklin ve görünenin arkasında bize esas teşkil eden ruhun ve kalbin Müslümanlığı vardır. Duygularımızın ve kalbimizin de müslüman olmasını gerekir. Kişiyi Allah'a yaklaştıran çok fazla hal sayılabilir. Namaz sadaka oruç vs. bunlar insanı Allah'a yaklaştırabilir. Ama bunların içinde kişinin Allah'a en yakın olduğu zaman ne zamandır? Hem fiziki hem de ruhi ve kalbi olarak secde ettiği andır. Yani teslim olduğu an. Kişinin başını toprağa değdirdi an Allah'a tam manası ile teslim olduğu andır. Yani nefsinden kaçtığı andır. "Fe firru ilallah..."(Zariyat Süresi, 50. Ayeti Kerime) Allah'a firar ettiği andır. Nefsin zindanından nefsin esaretinden Allah'a firar ettiği an. Onun için ayette "Siz Allah'a Firar edin." buyurulur. Yani Allah'a yaklaşmak istiyorsunuz fakat bir mahkumiyetiniz vardır. Etrafımızı kuşatan alıştığınız tiryakisi olduğunuz ve vazgeçemediğiniz tabiatınızın ruhunuzun adete bütünleştiği şeyler var. Dolayısıyla onlar bir nevi sizin zindanınız sizi tahakküm içine almıştır. Allah buyuruyor ki onlardan firar edin. Allah'a gitmenin en büyük vasıtası en büyük vesilesi kişinin Allah'a Peygamber Efendimize gerçek anlamda muhabbeti hissetmesidir. Bir insanın Kalbine bir damla Allah'ın muhabbeti girerse Allah'a yakınlaşır. Bu muhabbeti bir damla olsun kazanabilen insanın kalbi ve ruhu harekete geçer. Ve Allah'a yakın olur o insan artık manevi bir seyri sülük içine girer. Yeter ki kalbinde muhabbet hasıl olsun. Bu muhabbette aklî ve mantıkî bir sevgi mi olacak? Hayır. Bir insan Allah'ın nimetlerine eserlerini görür ve bu nimetler karşısında aklı ona der ki: "İnsanın Allah'ı çok sevmesi lazım ahireti ne kadar bilirse bilsin ahiret kitaplarını ne kadar okursa okusun ahirete karşı Resulullah'a karşı eğer kalbinde bir his ve duygu bir muhabbet yoksa o insanın Allah'a gitmesi çok zordur. Neden? Çünkü insanın kalp denilen bir alemi de vardır. Kalp boşluk kabul etmez. Kalpte muhakkak bir şeylere karşı sevgi vardır. Fakat bu sevgi Allah'a olmazsa Resulullah'a olmazsa kalbiniz dünyaya açık demektir. Kalben insan dünyaya Sevgi besliyor dünyaya meylediyorsa bir insanın dünyadan kopması çok zordur. Çünkü kalpteki Aşk çok kuvvetlidir. Kalbinize neye verirseniz artık ona ait olursunuz. Kalbi Sevgi akli sevgiden çok üstündür. Insanın kalbi bir şeyi sevmişse bütün dünya bir araya gelse onu ikna edemez. Ona dünya ve ahiret servetlerini sunsalar onu vazgeçiremezler. Zaten Allah bize ahiretin hazinelerini sunuyor cenneti bize sunuyor fakat ona rağmen aklen iman ettiğimiz halde mantıken sevdiğimiz halde bizi dünyadan vazgeçiremiyor. Bunun sebebi nedir peki? Dünya dediğimiz şey müşahiddir. Yani insanın gözünün gördüğü şeydir. Insanın Dünya ile göz teması vardır. Kulağa işitir, eli dokunur. Bunlarla algılanan şeyler kalpte ciddi bir tesir oluşturur kalbi harekete geçirir. Bu yüzden dünyaya olan teslimiyetimiz ahirete olan teslimiyetimizden çok daha ötedir. Oysa Allah ayeti kerime ile bize ikaz eder: "Bel tu'sirunel hayated dunya. Vel ahiratu hayrun ve ebka." (Ala Suresi, 16 ve 17. Ayeti Kerime) Yani de ki Allah; siz ihtimaldir ki dünya hayatını seçeceksiniz. Çünkü gözünüzün önünde hazır bulunan bir şeydir kalbiniz oraya meyledecek. Ama ahiret daha hayırlıdır. Allah bunu bildiği için yine başka bir ayeti kerimede buyurur: " Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın...."(Ali Imran Süresi, 103. Ayeti Kerime) ip Allahu Teala'yı yeryüzünde yansıtan Allah'ın celaline ve cemalini yansıtan Allah'ın bir nevi aynısı olan Resulü Ekrem'dir. Ve bir de Allah'ın veli kullarıdır. Onun için başka bir ayeti kerimede: "Ya eyyuhellezine amenuttekullahe ve kunu meas sadikin." (Tevbe Süresi, 119. Ayet-i kerime) buyurun. Yani sadıklarla beraber olun onlardan korkmayın der. Dünya nice böyle Kopal insanları yutmuş, götürmüştür. Kimse dünyayı yutamamış kimse dünyayı kandıramamıştır. Ekseri alimler bile ilmin zirvesinde olan insanlar
bile dünyaya karşı şeytan ve nefse karşı yenik düşmüşlerdir. Allah bizleri dünya şeytan ve nefisten korusun ve salihlerle birlikte eylesin inşallah. 





Ve sallalahu aleyhi vesellem..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...