Ana içeriğe atla

hubb-u ehl-i beyt




HAZRETİ HATİCE (ra)



Zamanındaki hanımların en hayırlısı,

Meryem binti İmran idi.

Zamanının en hayırlı hanımı ise

Hatice binti Huveylid'dir.

(Müslim,69)




Hz Hatice'ye Mekke'de doğmuş babası Hüveylid bin Esed ve annesi Fatma Binti Zahide'nin terbiyesinde yetişiyordu. Babası hatırı sayılır saygın ve zengin bir tüccardı. Annesi namusuna düşkün itibarlı ve terbiye noktasında ileri derecedeydi. Hz Hatice'ye iffet ve nezahetinden dolayı Tahire (temiz kadın) sıfatı verilmesi annesinden almış olduğu terbiyenin sonucuydu. Zeki akıllı ve ağırbaşlı olan Hz. Hatice ailesinin olumlu ortamında iyi bir şekilde yetişti inanç noktasında ciddi bir bilgiye sahipti. Hz. Hatice tek Allah inancına meyilliydi. Ahlakı ticari ve inanç yönünde olgunlaşan Hz. Hatice davranış ve tutumuyla Mekke toplumunda farklı bir sima olarak ortaya çıkıyordu. Özellikleri ile öne çıkan Hz Hatice'ye önce Ebu Hale bin Zürare talip oldu mutlu evliliklerinden iki oğlu oldu ancak evliliğin altıncı yedinci yılında Ebu Hale vefat etti. Hz. Hatice iki çocuğu ile yalnız kaldı. Bu sıralarda evlilik teklifleri geliyordu. Israrlar sonucu Atik bin Aiz ile evlendi. Bir kızı doğdu. Birkaç yıllık evliliğin ardından mutlu olamayacağını anladı ve eşinden ayrıldı. Karşılaştığı sorunlardan dolayı yeni bir evliliğe olumsuz bakıyordu. Hz. Hatice kadın olması itibarıyla şehir dışına gidecek ticaret kervanlarına katılamıyordu. Ücretle birini tutuyor ya da temsilci gönderiyordu. Hz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) de onun ticari işlerinde yakın fuarlara gitmede görev üstlenmişti. Hz Hatice Peygamber Efendimizle (sallallahu aleyhi ve sellem) ilgili en ince detayı öğrenmesi ve kendisine aktarılması amacıyla kölesi Meysere'yi özel olarak görevlendirip Efendimizle birlikte gönderdi. Kervan Şam'a yola çıktı. Meysere yolda yaşadığı ilginç ve garip olaylara şahit oldu. Kervan Mekke'ye döndüğünde sabırsızlıkla Meysereyi bekleyen Hz. Hatice olanları öğrenince yüzü sevinçten parladı kalbi ve yüzü huzurla doldu. Artık beklenen peygamberin Muhammed Bin Abdullah olduğundan şüphesi yoktu. İnanmıştı ve kalbine hakikat nakış nakış işlemişti. Ve karar verme zamanı gelmişti son peygamber yanı başındaydı bu kez ulvi bir amaç için evliliğe hazırlanıyordu. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) 25, Hz. Hatice 40 yaşındaydı. 500 dirhemlik nikah kıyılmıştı. Mutlu bir yuva kurdular. Hz. Hatice bütün servetini ebedi eşine teslim etti. Eşine karşı nazik,şefkatli, itaatkar ve fedakardı. Onu ne üzdü ne de kederlendirdi. Güler yüzüyle, misafirperverliğiyle, cömertliğiyle, merhametiyle, keremiyle Peygamber Efendimize (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlik ediyordu. Süren beraberliklerin de Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) eşlik ahlakını gördükçe ona olan hayranlığını daha da artıyordu. Bu güzel evlilikten Ebu Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatma ve Abdullah adında çocukları oldu. Allah Resulünün ahlaklı şahsiyeti gün geçtikçe daha bir parlıyordu. İlahi vazifenin tebliğ edileceği vakit gelmişti. Nur Dağı'nda yalnızlığa çekilen Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) Cebrail güzel bir suretle göründü. Ve tatlı bir sesle "Oku" dedi. Efendimiz "Ben okuma bilmem" dedi Cebrail kendini kucakladı ve sıktı sonrasında Kur'an'dan inen ilk 5 ayeti okudu. "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla oku! Yaratan Rabb'inin adıyla oku. O Rabbin ki seni bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana kalemle yazı yazmayı öğretendir. O insana bilmediğini öğretendir." (Alak,1-5) Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kan ter içinde evine koşarken eşi kendisini karşılıyordu. Sevinçliydi Hz Hatice çünkü Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi vesellem) yüzümdeki parlak nuri görüyor üzerine sinen güzel kokuları alıyordu. Uzun bir süre vahiy gelmedi. Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) gözleri Cebrail'i arıyordu. Hira Mağarası'na çıktı o anda Cebrail'i yer ile gök arasına kaplayacak şekilde oturuyor gördün. Korktu ve ansızın yere düştü. Kendine gelince evine koştu "Beni örtün! Beni örtün!" dedi. Örtünmeye bürünmüş haldeyken ayetler indi "Ey örtüsüne bürünen! Kalk ve uyar. Yalnızca Rabbini büyük tanı." (Muddessir, 1-3) Allah Resulü kalbine işeyen ayetleri idrak etti ve Tekbir getirdi annemiz Hz. Hatice de Tekbir getirdi. Kalkma ve uyarma zamanı gelmişti Hatice artık uyuma ve rahat zamanı bitti. Cebrail bana insanları uyarma mı onları Allah'a ve ibadete davet etmemi emretti. Ben kimi davet edeyim ve bana kim cevap verir? Hz Hatice davet ettiklerinin ve cevap verenlerin İlki benim, diye cevap veriyordu. İcabet edenlerin ilki oluyordu İslam'a ilk giren vahye ilk inanan ilk biat eden daveti ilk yapan kısacası ilklerin ilki oluyordu. Eşine karşı itaatini sadakatini teslimiyetini ilan ediyordu. Bununla kalmıyor aile olarak ilahi davanın savunucusu olacaklarını göstermek için kızlarını topluyor onlara risaleti anlatıyordu. Kızları Zeynep Rukiye Ümmü Gülsüm Fatma ve yanlarından hiç ayrılmayan Ümmü Eymen Müslüman olduklarını ilan ediyor Allah Resulü'ne (sallallahu aleyhi vesellem) biat ediyorlardı. Hz. Hatice olgun ve eşsiz tavrıyla kadınlardan güvenliği kişilere gidiyor onlara yeni dini ve risaleti anlatıyordu onların tepkilerine kınamalarına aldırmadan ciddiyetle davet görevini yerine getiriyordu. "Yakınlarını uyar." (Şuara, 214) ayet-i celilesinin nazili ile gizli davet dönemi bitiyor bir derece açık davet dönemi başlıyordu. Canıyla, malıyla, ruhu ile Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında mücadele'ye katılan Hz. Hatice Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) Kabe'nin önündeki namazına iştirak etti. O gün İslam'ı açığa vuran 3 kişiydiler Hz Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz Hatice ve Hz Ali. Bir erkeği diri tutan dik tutan ev halkı değil miydi? Hz. Hatice işte öylesi bir kadındı. Karar verdiğinde dahi Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) son peygamber olacağına şüphe etmedi. Risaletin tebliğinde hep en önde oldu bütün acılara ve olumsuzluklara hazırdı. Onun gayretine sabrına ve mücadelesine meleklerde belki de gıpta ile bakıyordu. Vahiy geliyor davet ve mücadele devam ediyordu. Halkın içindeki şiddetten bunalan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) zaman zaman Hira Mağarası'na çekiliyordu. Hatice annemiz yaşlıydı güçsüzdü ama davet isteği onu dipdiri kılıyordu. Yalçın kayaları aşıp sevgili eşine yiyecek taşıyordu. Heyecanla ve şevkle davayı omuzluyordu. O dağı çıkarken Cebrail Aleyhisselam "Ya Resulullah! Hatice sana yemek getiriyor. O sana geldiğinde ona Rabbimden de benden selam söyle. Hem onu cennette içinde ne gürültü ne de yorgunluk olan inciden bir köşkle müjdele." dedi. Annemiz Efendimizin yanına vardığında Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Cebrail'in selamını ve müjdesini ona iletti. Hatice annemiz o selamdır. Selam ondandır. Cebrail'e de benden selam olsun Ya Resulullah dedi bu şekilde ümitlendi. Ahiret hayatını düşündükçe dünyadaki baskılar ona bir hiç geldi. Müminlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Kureyş'in kin ve nefreti ise azdıkça azdı. Sürgün ve boykot günleri başladı. Zor zamanın insanı Hz. Hatice Mekke kadınlarının en zengini, bu acı tabloya kayıtsız kalabilir miydi? Malından ve varlığından geri kalanını Allah yolunda infak ediyordu. Kamptaki insanlarla aynı şartlarla yaşıyordu. Öyle ki ömrünün son 3 yılında yıkık dökük derme çatma bir barakanede iki kızı Ümmü Gülsüm ve Fatma ile Allah Resulüne (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlik ediyordu. İlerleyen yaşına zayıflayan kemiklerine rağmen sadakatle söylenenleri yerine getiriyordu. Sıkıntı çileli 3 yıl nihayetinde bitmiş anlaşma bozulmuştu. Ancak Efendimizin (sallallahü aleyhi ve Sellem) teselli kaynağı can dostu fedakar eşi Hatice annemiz ateşler içinde kıvranıyordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) eve döndükçe yüreği yanıyordu. Önce kızları Zeynep Ümmü Gülsüm ve Fatma ile göz göze geliyordu sonra Eşinin yanında oturuyor ve titreyen sesiyle; "Benden dolayı çok acı çektiğini görüyorum. Bu acıyı hafifletmek için sana ne desem Ey Hatice." diyordu. Duraklıyor gözleri sevgi ile açılıp kapanan işine bakıp ekliyordu; "Allah her zorluğun ve sıkıntının arkasından büyük hayırlar yaratır biliyor musun? Allahu Teala cennete seni benimle Meryem Binti İmran'i, Musa'nın kardeşi Gülsüm ve Asiye ile birlikte yaratacak." Son bir gayretle toparlandı annemiz; "Gerçekten öyle mi ya Resulullah." Efendimiz; ( sallallahu aleyhi ve sellem) "Evet huzur içinde ve çocuklarla birlikte." diye buyurdu. Tatlı bir tebessüm yayıldı Hatice annemizin yüzünde. En güzel müjdesini almıştı. Cebrail kendisine müjdelediği cennetteki köşküne gitmeyi orada Eşini ve çocuklarını beklemeyi arzuluyordu artık. O hoş ve gülistan cennet'e doğru ruhu uçuyordu. 65 yaşındaydı yorgundu acılar yaşamıştı. İşte bütün o sıkıntılara veda ediyordu. Sevgi ile son kez eşine ve çocuklarına son bakışını atıp usulca göz kapaklarını kapattı. Mana alemine incilerle bezenmiş köşküne gitti. Onun vefatı Peygamber Efendimizi (sallallahu aleyhi ve sellem) nasıl da üzdü. Çocuklarına sarılıp gözyaşı dökedurdu. Hatice annemizin vefat ettiği bu yıla hüzün yılı dendi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve vesellem) sadık müşavirini; kederini, sıkıntısını hafifleten teselli kaynağını kaybetmişti. Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) eşini kendi mübarek elleriyle Mekke'de Hacun kabristanına defnetti... Cenabı Allah bizleri onlara layık evlatlar kılsın onları örnek edinenlerden eylesin. Amin.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...