Ana içeriğe atla

TARİHİ ESER YORUMU

SUSKUNLAR MECLİSİ /

 MECLİS-İ HÂMUŞAN  



Molla Câmî olarak tanınan Mevlânâ Câmî büyük âlim ve velilerin en başındadır. Din ilimlerinden başka, diğer fen ilimlerine de  lgi duyan Molla Câmî yaşadığı zamanın sayılı âlimleri arasındaydı. Sahip olduğu ilim, pek çok âlimi hayrete düşürmüş, Allah'ın O'na olan ihsanı olarak kabul edilmiştir. Arap diline ve edebiyatına büyük ilgi duyan Molla Câmî, bu dilde birçok eser yazmıştır. Yazdığı kitaplar Nakşibendîliğin ve tasavvuf felsefesinin en önemli kaynaklarından sayılmakta olup, bugün dahi medreselerde okutulmaktadır.

Molla Câmî'nin de içerisine dâhil olmak istediği; zamanın en önemli ilim merkezi olan "Meclis-i Hâmuşan" yani "Suskunlar Meclisi" sadece otuz üyeden oluşuyordu. Aralarından biri vefat etmeden başka biri bu meclise kabul edilmezdi. Az konuşup, çok düşünenler ve çok düşünüp az yazanların oluşturduğu bu mecliste, bu kural dolayısıyla en seçkin âlimler yer alırdı.

Molla Câmî bir gün meclis üyelerinden birinin vefat ettiğini duydu. Kabul edilme umuduyla toplandıkları dergâhın kapısına gitti. Kapıdaki görevliye hiçbir şey söylemeden üzerinde adı yazılı bir kâğıt uzattı ve edeple beklemeye başladı. Fakat birkaç gün önce meclise başka biri edilmişti.

Molla Câmî’nin adının yazılı olduğu kâğıdı   gören meclis üyeleri O'nun kadar büyük bir âlimi  geri çevirecek olmaktan utandılar. Fakat yıllardır gelen âdetleri gereği sayı arttırılamazdı.   Nazikçe yerlerinin olmadığını bildirmek için,  Suskunlâr Meciisi'nin başkanı Molla Câmî'ye  ağzına kadar su dolu bir bardak gönderdi. Bu, "bir tek su damlası dahi bardağı taşırır" demekti.

 Keskin bir zekâya ve ince bir anlayışa sahip olan Molla Câmi bu kibarca red cevabı taşıyan bardağın üzerine bir gül yaprağı koydu ve içeri geri   gönderdi. Suyu taşırmayan gül yaprağı "bardağı taşıran son damla olmayacağım" anlamına geliyordu.

Üzerinde gül yaprağı yüzen bardağı gören meclistekiler Molla Câmî'nin onlarınkinden daha zarif ve daha zeki cevabına hayran oldular. Aralarına bu değerli âlim ve sûfiyi de almaya karar verdiler.

Meclis başkanı, üyelerin isminin altına Molla  Câmî'nin adını da yazdı ve alttaki toplam "30" sayısının sağına bir sıfır daha ekleyerek "300"  yazılı listeyi Molla Câmî'ye gönderdi. Bu Molla Câmî ile değerlerinin on kat artacağı anlamına geliyordu.

Tasavvuf ahlakıyla ahlaklanan Molla Câmi listeyi eline aldı, sağdaki sıfırı sildi ve sola yazarak "030" haline getirdi. Böylece kendisinin bir değer ifade etmediğini, meclisin düzenini bozmayacağını belirtti.

Bu cevabı gören meclistekilerin Molla Câmî'ye olan sevgi ve hayranlıkları bir kat daha arttı. "Meclis-i Hâmuşan'ın" yeni üyesini önünde hürmetle eğilerek, tek bir nefesle, derviş selamı vererek karşıladılar.

“Hûû!” 


*Hilmi' Ziya Ülken "İslam Felsefesi" kitabından derlenmiştir. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...