Ana içeriğe atla

Sinan Paşa'dan Yakarış: Tazarruname





İy gözlerim nuru, gönüllerün sürüru
Başumuzım tâcı, ehl-i dilün mi‘râcı
Gönül hanesinün ziyası, dil hastesinün şifâsı 
Derd ehlinün enîsi, ışk avâresinün celîsi 
Yol isteyenün delîli, hidayet çırağınun delîli 
Dil tahtınun hânı ve sîne serîrinün sultanı 
Can iklîminün penâhı, gönül şehrinün şehinşâhı 
Hayret denizine gark olanun elin alıcı, 
Dalâlet vadisinde kalanı kaldurıcı 
Azmışlara yol gösterici, 
Az isteyene bol gösterici 
Tâlibleri irgürici, istemeden buldurıcı
Şeyh diyene irişici, dost diyene yitişici 
Bilmeyene bildürici, görmeyene gördürici 
Tatmayam tatdurıcı, içmeyeni kandurıcı
Hak sarayınun kapucısı, gönül evinün yapucısı 
İy mukteda-yı cihân, iy makbül-i ins ü can 
İy şeyh-i âlem, iy mürşid-i benî-adem 
Hayret denizine gark oldum, beni andan sen kurtar 
Dünya âlâyişine müstağrak oldum, içümden anı sen çıkar 
Şehevât zulümâtı içüm taşım aldı, 
Dünya hevâsı zâhirüm, bâtınum tuttı 
İçümde bir od var, ıraktan görürem, gâh işler, gâh söyünür 
Yüregümde bir derd var, bir bucakta turmış, gâh yanar, gâh göyünür 
Ne beni yakup temam ifna ider 
Ve ne bi'l-külliyye birağuben terk ider
Her yıl umaram ki, gelesi yıl salaha gelem 
Her ayı fikr iderem ki, bu gidicek ıslaha gelem 
Amma ömr arttukça halüm beter oldı, 
Gün geldükçe avâyık artar oldı 
Yigitlikte heva atrug-ise, ışk dahi çoğ-idi 
Pirlikte şehevât eksüg-ise, kâhillik artuk aldı 
Bir nefis ki kırk yıl rahata ögrene, kaçan riyazata rıza virür 
Bir gönül ki içi taşı hevâ-y-ile tola, kaçan halvette safâ bulur 
Hiç bilmezem kim neyleyeyim, hiç fikr idemezem ki nice ideyin 
Bana meded it, âvâre kaldum 
Bana çare it, bî-çâre kaldum 
Bir gün inayet-i Sübhanî ire diyü umaram, âh eger irmezse 
Bir vakit tevfîk-i Rabbânî yitişe sanuram, vâh eger yitişmezse 
Vay benüm halüme, eger bu halde kalam 
Toprak bildügüme, eger kâlde kalam 
Eğer senden meded irmezse, işüm bitti 
Ve eğer lütfun destigîr olmazsa, yüküm yitti 
Bir Mesîh-dem'sin ki, âleme hayat virürsin 
Demidür ben kuluna dahi bir demün irişe 
Bir İsâ-nefessin ki, her hasteye necât virürsin 
Vaktidür ki ben hasteye dahi nefesün yitişe 
Ömürden bakiyye var iken yitiş bana
Bu hal ile ölmedin iriş bana 
Cûdun denizi cihâna aktı, n’ola ben kemtere bir katre irişse 
Mihrün güneşi âlemi tuttı, n’ola ben zerreye bir şu'le yitişse 
Maksûd muhabbet ise, uşta gönül katunda 
Murâd iradet-ise iradetüm elünde 
Eğer bana riyazât gerekse, riyazâta himmet it 
Ve eger benden isti‘dad istersen, isti'dada meded it 
Eğer gönülde cila gerekse, gönül pasını sen aç 
Ve eğer kalbde safâ gerekse, safâ kapusın sen aç 
Eğer dünyayı terk gerekse, sen beni terk itme 
Ve eğer gönül evi pâk gerekse, sen gönlümden gitme 
Gönüller, mi‘marısın, yıkık gönlümi sen yap 
İhtiyârum sana virdüm, hevâ kapusın sen yap 
Dil hastesiyem, ilacı senün katunda 
Gönül mecrûhıyam, merhemi hazretünde 
Maruz ne kadar eski-y-ise, tabib hâzık olıcak şifa bulur
Derd ne kadar olumaz-ise, hekîm üstad alıcak devâ bulur 
Demidür, himmet gerek, şayed inayet irdi ola 
Vaktidür, ikdam gerek, bâşed hidayet yitişti ola 
Demlerün var ki, bir dem ursan diledüğin idersin
Vakitlerün var ki, bir nefes itsen istedüğin işlersin 
N ’ola bir demünde bu ben bendeni yâd itsen 
Ne var bir nefeste bir sınuk gönli âbâd itsen.


*Sinan Paşa'nın mürşidini yâd ettiği dizeleri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...