Ana içeriğe atla

Sorularla Tasavvufun Luzumu

 

Bismillahirrahmanirrahim


"Allah’a yaklaşmaya vesileler arayınız" ayet-i kerimesine dayanan tasavvuf insanı yaratanına yakınlaştıran ilimdir.
Allahu Teâla, insanları ve cinleri ancak kendisine ibadet etsinler diye yaratmıştır. Bu durumun muhatabı biz insanlar ise önce kul olmayı öğrenip sonra nefsimizi tanıyıp “nefsini bilen rabbini bilir” ayeti gereğince amel etmeliyiz.
Tasavvuf çok değişik anlamlara yorumlanmış ama hedefi sadece “Allah Rızası” olan bir ilimdir. Nice âlimler, mutasavvıflar kendilerince bu ilmi tanımlamışlar ve yorumlamışlardır. Hepsinde de ‘ehli sünnet vel cemaat’ akaidi şiar edinilmiştir.
Kişi dini öğrenmeye başlamadan evvel kendine bir takım sorular sormalıdır. Bunlar:

*Ben neyim, niye yaratıldım?
*İnsan sadece etten kemikten bir varlık mıdır?
*İçimdeki bu ses de nedir?
Bu soruların cevabını Huccetul İslam İmam Gazali hazretlerinden alalım. İnsan ruh, nefis ve kalp olan üç önemli unsurdan oluşur. Ruh, Allahu Teâla’dan gelen ve O’nu özleyen latif bir varlıktır. Nefis ise dünya ve masivaya meyillidir. Nefsin bu durumu aynı bir nehrin aşağı doğru akmaya meyilli olması gibidir.Kalp ise ruh ve nefis mücadelesinde kazanan taraftadır.
Kişi kendi nefsini iyice bilmeden, nefs ve şeytanın hilelerini öğrenmeden ve nefsini tezkiye etmeden rabbini bilip dinini gereğince yaşayamaz.
İşte bunları bilen iman yolcusu işe nefsini tanıyarak başlamalıdır. Nefsin ıslahı  zor iştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir gazvesinde dönüşte, “Küçük cihattan büyük cihata geçtik” buyurarak terbiye edilmemiş nefsin en zorlu düşman olduğuna işaret buyurmuşlardır. Allahu Teâla’nın Rasulu Ekrem (s.a.v) Efendimize bildirdiği ve O’nun (s.a.v) da veli kullara öğrettiği ilim olan tasavvuf ilmi ile nefsin ıslah yöntemi bilinip uygulanır olmuştur.

*Tasavvuf ilmi Kur’an-ı Kerim’de geçer mi?
Tasavvuf kelime olarak sonradan kullanılır olduğu için Kur’an-ı Kerim’de geçmez. Ama içerdiği muhteva ile birçok ayeti kerimelerde yer alır. Ve bu durum ile tasavvuf eğitimi yani nefis terbiyesi ‘farz-ı ayn’ hükmü kazanır.

*Tasavvufa işaret eden ayetler nelerdir?
Maide Suresi:35
“Allah’a yaklaşmaya vesileler arayınız.” 
Tevbe Suresi:119
“Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.”
Zümer Suresi:54
“Rabbinize ulaştıran bir vekil bulun ve ona tam teslim olun.”
Lokman Suresi:15
“Zati uluhiyetime inabe edenlerin (ihlas ve itaatle bana yönelenlerin) yoluna tabi ol.”
Yusuf Suresi:108
“De ki: İşte benim yolum. Kendimi ve bana ittiba edenleri basiret üzere Allah’a çağırıyorum.”

*Tasavvufu İşaret Eden Hadisi Şerifler Hangileridir? 
“Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O temizlenip salaha kavuştuğu zaman vücudun tamamı salaha kavuşmuştur. O fesada uğradığı zaman da bütün vücut fesada uğramıştır. Dikkat edin o kalptir.”
(Buhari, Müslim’den, Numan bin Beşir’den)
“Allah’ım benim nefsime takvasını ver ve onu tezkiye buyur, Sen onu tezkiye edenlerin en hayırlısısın, Sen onun velisi ve mevlasısın.”
(İbni Kesir, Zeyd bin Erkam’dan)
“Hiçbir kimse kendisine Allah ve Rasulü malından, çoluk çocuğundan, bütün insanlardan ve hatta kendi nefsinden (canından) daha sevgili olmadıkça gerçek iman etmiş sayılmaz.”
(Buhari)

*Tasavvufun insana ne faydası vardır?
Tasavvuf ilmi, batıni kusurları ve tedavi çarelerini bulup ortaya koyan bir ilimdir. Tasavvuf sayesinde kişi kötü huylarını fark eder ve onlardan uzaklaşarak kalbini Allah’tan başka her şeyden temizleyerek, Allah’ın zikriyle süsler. Tasavvuf diğer bedeni amellere nisbetle insanı iman ve ahlakın zirvesine çıkarır ve kalbin temizlenmesine daha çok önem verir.Tasavvuf sadece evrad okumak ve zikir halkasında bulunmak değil aynı zamanda edindirdiği manevi feyiz ve bereketle insanı olgunlaştırıp, örnek bir Müslüman haline getirir.

*Kişi kendi nefsini terbiye edemez mi?
Bu sorunun cevabı ise nefsin derinlerinde yatan kibir, ucub, riya gibi kalbi hastalıklardan kişinin habersiz olmasıyladır. Kişi ne kadar Allah yolunda olmak isterse istesin, nefsin ve şeytanın sinsi tuzaklarından uzaklaşmayı tek başına başaramaz. Tasavvuf eğitimi lüzumlu olur.
Kim İslam dinini biliyorum iddiasında bulunursa ona sorulur: İmam-ı Azam kadar biliyor musun? Büyük âlimler yaşadıkları her anı Allahu Teâla ve Rasulü Ekrem (s.a.v) tabi olmakla geçirmişler, dini en güzel öğretmişler fakat yine de nefisleri onları aldatmış ve hayatlarının bir bölümünde muhakkak tasavvuf terbiyesi görmüşlerdir. Ve bu şekilde nefsin ıslahına başvurmuşlardır.

*Zaman tasavvuf zamanı değil, imanı kurtarma zamanı mıdır?
Asırlar, yıllar, ömürler de geçse insan değişmemiştir. Nefis ile mücadele hep var olmuştur. Nefs her dönem ve devirde dünyaya meyilli ve gelip geçici hevesler peşinde koşmuştur. Yani insan hep aynı insandır. Değişen sadece koşullardır. Dün, bugün ya da gelecek kavramları nefis için farklı değildir. Tasavvuf için zaman kavramı yersizdir.Eğitilmemiş bir nefis kendi haline bırakılırsa ilahlık iddiasında dahi bulunur.Nemrut gibi.O halde imanı kurtarmak için, Allahu Teâla yaklaşmak için her devirde tasavvuf lüzumludur.

*Tasavvuf terbiyesi için bir mürşid-i kamile ihtiyaç vardır denilince en çok sorulan soru şudur: Allah ile kul arasına girilir mi?
*Tasavvuf ilmi Allah ile kul arasına girmek midir?
Bu soruları soran kul demek ki Rabbine yakınlık arzu etmiş.Arada başka bir şey istememiş!!! Peki o kula sormak icap eder, madem Rabbin ile aranda başka bir şey istemiyorsun, o halde bu mal sevgisi, dünya hırsı, nefsin arzu ve istekleri de nedir? Bunca şey  rabbin ile arandayken başka  ne olsun?
İşte tasavvuf Allah ile kul arasına girmek değil aksine Allah ile kul arasına var olanları yok etme ilmidir. Dünyaya bağlanmış ve günahlara dalmış bir kalp ile nasıl kulluk yapılır? Nasıl Rabbimi seviyorum iddiasında bulunulur?
Allah’a gitmek gönül ile olur. Allah’a ulaşmak bir haldir, sevgidir, aşktır. Bu kavuşma kalıp ile değil kalp iledir. Kalpleriyle manevi engelleri geçenler, nefislerini aşanlar Yüce Mevla’yı bulurlar. Allahu Teâla’nın insana şah damarından daha yakın olduğunu anlarlar. Bu buluşma O’nun razı olduğu amelleri yerine getirerek gerçekleşir. Bu iş insanın keyfine göre değil Yüce Allah’ın sınırlarına göre olur. Bu sınırlara din denir. Bizi Yüce Allah’a götürecek tek din de İslam’dır. Kur’a-ı kerim ve Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimizin çizdiği yoldur.
Âlimler de Efendimizin(s.a.v) varisleridir. Bu cihetle, tasavvuf kişiyi Rabbine yakınlaştıran manevi bir ilimdir. Lüzumu farziyet teşkil eder.
İmam-ı Gazali (k.s) “tasavvuf ilmi farzı ayındır” der. Yani her bir kulun nefsini terbiyesiyle ancak tam olarak kulluk yapabileceğini ifade eder.
Allah ve Rasulu daha en iyisini bilir.

Kaynak: kalbi-selim.net

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...