Ana içeriğe atla

10 Istılâhât-2

 

BÂB-I RIZADAN AYRILMA : 
Hoşnutluk, memnunluk, razı olma kapısı mânâsını ifâde eder. Tasavvufta, bir müridin, maneviyat yolundaki rehberini ve arkadaşlarını memnun etmesi önemlidir. O, bu uğurda çeşitli imtihanlara maruz kalır, razı olur, isyan yoluna sapmaz. "Bab-ı rızâdan ayrılma", yahut "Allah, bâb-ı rızadan dür (uzak) etmesin" ifadeleri, hep bu yolda söylenmiştir. 

BAHÇIVAN, BİR GÜL İÇİN, BİN DİKENE HİZMET EDER : 
Burada gül, mürid; bahçıvan da onu yetiştiren mürşiddir. Hakiki mürid bir gül gibi çok zor yetişir. O güle yetişsin diye hizmet eden şeyh, onunla beraber gül olamayacak kapasitede dikenlere de hizmet eder. Yani, yetişmeye kabiliyetli olmayanlara da hoşgörü ile muamele ederek onları etrafından kovmaz, onların sivriliklerine katlanır. 
Bağ-bân bir gül için bin hara (dikene) hizmetkâr olur. 

 BAŞ AÇMAK: 
Tasavvuf kültüründe, bir işin tahakkuku arzu edilirse, Allah'a yalvarırken zillet, fakr ve mahv alâmeti olarak baştaki tacı çıkarma şeklinde bir gelenek vardır. Sultan Veled'in yağmur duası için türbeye başı açık girip dua etmesi, Ulu Arif Çelebi'nin bazı zaman başını açıp dualar yapması, Menâkıbu'l-Arifîn'de bu konuda örnek olarak gösterilir. Kaynaklardan eskiden suç işleyen kişinin, kendisini affettirecek durumda olana, kefen giyip, yalın ayak, başı açık gittiğini öğrenmekteyiz. Bu konudaki espri, bir şey isterken kabulü için mütekebbir olmadan, boyun bükük ve zelîl bir halde bulunmakdır. Allah mütekebbirleri sevmez. 

BÂTILA EYVALLAH DEDEM : 
Tasavvuf! yolda, razı oluş, yani teslim oluş vazgeçilmez, esasî bir şarttır. Bu "eyvallah" sözüyle ifâde edilir. Ancak bu teslimiyet, miskinlik mânâsında değildir. Buradaki bâtıl kelimesi ile, gerçeğe, islam'a, tasavvuf yoluna aykırı olan, nefisten kaynaklanan şey kastedilir, işte bunlara karşı durmak, tasavvufî yolun esasını teşkil eder. "La tâate li-mahlûkin inde ma'siyeti'l-Hâlık" (Allah'a isyanın söz konusu olduğu yerde, kula itaat olunmaz) (Cami, c. II., s. 192-3) hadisinin bir başka şekilde ifâdesi olan bu söz, Hakk'a teslimiyetin sembolü haline gelmiştir. 

"BEN" DİYENİ İRŞAD MÜMKÜN DEĞİLDİR : 
Tasavvufta kişinin kendine değer vermesi, malını, mülkünü, makam ve mevki'ini ön plâna çıkararak Cenab-ı Hakk'ı unutması matlûb değildir. Bunun için benlikten geçmeyen, nefsini terbiye etmeyen, hep "ben" diyen, bu yolda manevî mesafe alamaz. Bu bakımdan böyle kişiler hakkında, "ene (ben) tahtına oturanı, irşad mümkün değildir" veya "ben diyeni irşad mümkün değildir" denilmiştir. 

BİLEN SÖYLEMEZ, SÖYLEYEN BİLMEZ : 
Vahdet sırrına vâkıf olan kişi bu sırrı söylemez. Şayet söylerse, bireysel zevkî bir tecrübe mahsûlü (sübjektif) olması dolayısıyla, o tecrübeyi zevk etmekten (tadmaktan) mahrum kalan kişi, anlatılanı anlamaz. Şeyh Sadi Şirâzi bu konuda şöyle der: Ey seher kuşu, aşkı pervaneden öğren O yanıp yakılan âşık can verdi de sesi bile duyulmadı Bu davaya düşenlerin onu istemekte haberleri bile yoktur. Haberi olana gelince, ondan bir daha bir haber bile gelmedi. Vahdet hakkındaki sözler, aynı zamanda tehlikeyi de bünyesinde bulundurur. Bu yüzden şeyhler, vahdetten bahsederken, bir başka kişiden duymuş gibi (yani nakil yoluyla) anlatırlar. Bayramîlerden ismail Ma'şûkîBosnalî Hamza Bali, bu konuda acı örmektirler. 

BİN KERE ALLAH DEMEKTEN BİR KERE EYVALLAH DEMEK YEĞ : 
Çeşitli olaylar karşısında Allah Allah diye şaşkınlık göstermek yerine, baş kesip eyvallah deyip Allah'ın kudretine teslim olmak anlamında bir atasözü. 

BİR ÇIPLAĞI BİN ZIRHLI SOYAMAZ : 
Buna benzer bir atasözü daha vardır: "Bir çıplağı kırk haramî soyamaz". Varlığına dayanan, benliğine güvenen, bilgisiyle büyüklenen kişi, dünyanın yükünü yüklenmiştir. Ama gerçek varlığa karşı yokluğunu bilen bilgili ise, bilgisiyle bilmediğini öğrenen, benliğini terkeden, her çeşit kayıttan sıyrılan kişi, tam anlamıyla yokluğa ulaşmış yani çıplak hale gelmiştir. Böyle kişilerin soyulacak bir varlığı kalmamıştır. 

Var imdi miskin Yunus, üryan olup gir yola  
Yüz çakallu gelürse yalıncağı soyamaz. 

BİR GÖNÜLDE İKİ SEVDA OLMAZ : Bir kalpte hem Allah, hem de dünya sevgisi olmaz. Yüce Mevlâ Kur'an-ı Kerim'de "Allah bir göğüste iki kalp yaratmadı" (Ahzâb/4) buyurur. Bir kalple bir şey sevilir. O da Allah olmalıdır.

BİR İÇİM SUYUN, YEDİ YOLUN HAKKI VAR : 
Susuza su vermek, yol bilmeyene yol göstermek, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gidermek, toplum hayatında ferdleri biribirine yaklaştırır. Neticede zengin-fakir arasında bir köprü kurulur, toplum huzurlu olur. işte bu yüzden, su sahiplerinin, yol bilenlerin, vazifelerini Hakk'a endeksli olarak yapmaları gerekir. 






* Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

Berât (ﺑﺮﺍﺋﺖ )

Berât  ( ﺑﺮﺍﺋﺖ   )  Enfâl Suresi 24. Ayet Sözlükte; temize çıkmak, aklanma anlamlarında kullanılır. Şaban Ayının on dördünü on beşine bağlayan gecesi  Berât  Gecesidir. Bu  gecede, Kuran -ı Kerim  Levh -i Mahfuzdan dünya semasına indirilmiştir. Buna inzal denmiştir. Kadir Gecesinde ise Efendimize parça parça indirilmeye başlanmıştır. Buna da tenzil denmiştir.    Bakın bu gece için İsmail Hakkı Bursevî Hazretleri ne demiştir: Yazılır halkın berâtı gelince Berât Gecesi Ger hayâtı ger memâtı gelince Berât Gecesi Cennet kapısını açarlar âleme rahmet saçarlar Mümine hulle saçarlar gelince Berât Gecesi Mümin nârdan berî olur Hakk'dan yüce ihsân olur Kâfir nâre dâhil olur gelince Berât Gecesi Hakkı Hakk rızasını bulur her kim bu şeb namaz kılur Duâlar müstecâb olur gelince Berât Gecesi

HAFTANIN KİTABI

HIZIRLA KIRK SAAT “Dost ol kişidir ki, öldürülmesi muhakkak ve mukarrer olan gecede Peygamber-i Ekber’in yatağında yatar, O’na Şah-ı Velayet denir. Dost ol kişidir ki, Yar-ı Gar’dır. Kucağında mübarek bir emanet vardır. Bütün delikleri elbisesinden muhtelif parçalarla tıkar, son deliğe tabanını dayamıştır. Kucağındaki mübarek emanet, uyumayan uyanıklık içinde uyur görünmektedir. Oradan Ebu Bekr’i yılan sokar. Dost son deliğe tabanını, taban gibi görünen gönlünü uzatandır, gönlü ile orayı tıkayandır.”   Bir yolculuk kitabıyla tanıştırmak isterim sizi. Yerin altını ve üstünü, geceyi ve gündüzü, hüznü ve mutluluğu, Nil’i ve Atlantik bahrını, Batının korosu ve doğunun sahralarını içine alan ve yürümenin hiçbir şekilde izah bulmadığı bir yolculuk kitabı.   Üstad Sezai Karakoç bu kitabını yazarken kırk gün boyunca aynı çay bahçesinde aynı masada oturmuş, karşısında Hızır (a.s) ile bir muhabbete gark olmuştur. Karşısında Hızır (a.s) varmış ve onunla beraber bir yolcu...