Ana içeriğe atla

Kayıtlar

on bir usul -III-

7. Halvet Der Encümen Farsça, toplum içinde yalnızlık manasına gelir. Nakşî ıstılahı olarak, toplulukta Allah ile yalnız kalabilme san'atını ifâde eder. Nur süresindeki "ticaret ve alışverişin Allah'ı hatırlatmaktan alıkoymadığı kişiler" (Nur/37), bu prensiple terimlendirilmiştir. Nakşîlikte sohbet esastır. Yani, tek başına halvete çekilmek yerine, toplulukta halvet temel alınır. Nakşîlik, bu yönü ile pasivist olmaktan uzaktır. Manası, halkın arasında iken Cenab-ı Hakk ile beraber olmaktır. Buna zâhiri halk, bâtını hak ile olmak denir. Hak yolcusunun kalbi ilâhî zikrin tadıyla dopdolu olmalı ve her şeyi zikre vesile etmelidir. Varlıklar kalbe perde yapılmamalı, her şey değerine göre yerine konulmalıdır. Kalp Yüce Rabbini tanıdıktan ve O'nun tecellilerini müşahede ettikten sonra başka hiçbir varlık ile perdelenmez, oyalanmaz, aldanmaz, huzur bulmaz. Zikirle uyanmış ve ilahi nurla cilalanmış bir kalp nereye baksa, kiminle karşılaşsa Yüce Allah'...

On bir usul -II-

4. Nazar Ber Kadem Arapça ve Farsça kelimelerden mürekkeb bu ifade, ayağa bakmak anlamına gelir. Nakşî ıstılahındandır. Sülük gören kişinin, nerede olursa olsun, zihnî konsantrasyonunu dağıtmamak için hep ayağının ucuna, yürüyeceği yere bakmasıdır. Bu, kendini beğenme hastalığından kurtulmaya vesile olarak görülür. Bu şekilde varlık mertebeleri aşılıp mahviyete ve fakra erilir. Manası, gözün ayağın üzerinde olmasıdır. Hak yolcusu, yürüken devamlı önüne bakmalıdır. Hep kendi işi ile meşgul olmalıdır. Gözünü haramdan ve kalbini karıştıracak şeylerden korumalıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeylere takılmamalıdır. Gözünü koruyamayan kimsenin gönlü karışık olur, ciddi olmayan kimseden ciddi işler çıkmaz, denmiştir. Hak yolcusunun gözünde tek hedefi olmalı, kalbini o hedefte toplamalı ve girdiği yolda bütün gayretini kullanmalıdır. Allah'tan gayri şeylere iltifat etmemelidir. Hedefine koşarak giden bir kimsenin devamlı önüne bakması gerekir. Yoksa ayağı sürçer, yere düşer. ...

on bir usul

Usulsüz vusul olmaz.   Abdülhalik  Gücdevanî  ( ks ) ve ondan sonra gelen büyükler, manevi terbiye ve kalbî zikirde tutma usullerini on bir temel prensipte ortaya koymuşlardır. Bu prensipler her Müslüman için hedef ahlaklardır. Bütün hak yolcuları için lazım olan usullerdir. Onlar zikrin meyveleridir, güzel terbiyenin sonuçlarıdır. Zikir ayetlerinin tefsiridir. Hz.  Resulullah  (sav) Efendimizin devamlı zikir halinin açıklamasıdır. Halk içinde Hak ile olma sünnetinin her devirde yaşanmasıdır. Her an Yüce Allah ile olmanın ispatıdır. Bu usuller şunlardır:   1. Vukûf -i  Zamanî Arapça, zamanı korumak demektir.  Sâlikin , her ân hâlinden  haberdâr  olmasına denir. Bu şekilde  sâlik , içinde bulunduğu halin şükrü mü, özrü mü gerektirdiğini bilir ve ona göre davranır. Nakşî tabiridir. Manası, yaşanan her anın farkında olmaktır. Hak yolcusu, her anını kontrol etmelidir. O vakit içinde kendisine gereken en hayır...

Allah'a sadık olmanın işareti nedir?

Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi rabbil âlemin vesselatu vesselamu ala seyyidina muhammedin nebiyyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.  Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisani yefkahu kavli.” (Taha suresi: 25-2) “Hatemallâhu alâ kulûbihim ve alâ sem’ıhim, ve alâ ebsârihim gışâvetun, ve lehum azâbun azîm(azîmun)” (Bakara:7) Gözler körelmiş, kulaklar işitme duygusunu kaybetmiştir. İşitirler ama hakikati göremezler yani bir peygamberin, bir evliyanın söylediğini işitmezler. Göz ve kulak birer menfezdir esasen. Nasıl ki akıl ve zekâ için göz bir menfez ise; hak, hakikat ve hikmetleri görme açısından kalp için de bir menfezdir. Kalp iki şeyin menfezidir. Biri akıl ve zekâ ki cismani olan bu âlemde yani madde âleminde neyin ne olduğunu görebilmek için akıl ve zekânın bir penceresi olduğu gibi kalbin de bir penceresi vardır. His, duygular ve kalp körelmiş. Akıl ve zekâ da körelmiş. Böyle insan göremez. Bazen adeta bir delillik ve cinnet hâli yaşar. Dolay...

Hoşluk Senin Yüreğinde

Güzel dolu, âlem dolu Havva dolu, Âdem dolu Her yer dolu, her dem dolu Boşluk senin yüreğinde Sen bir bakımlı saraydın Nicedir bakmaktan caydın Gündüz aydın, gece aydın Loşluk senin yüreğinde Yazıyla örülü çevren, Okumayı bir denesen; Şen fıkradır koca evren; Başlık senin yüreğinde Biraz tüyce, biraz külçe Ayağını sürçe sürçe Uçacaksın küçük serçe Kuşluk senin yüreğinde Uçar gider gam kasvet Aşk ile bir kere seyret Enginden gelecek davet Hoşluk senin yüreğinde Ömer Lütfi Mete

kurtuluşun yolu nereden geçer?

Bismillâhirrâhmnirrahîm. Elhamdulillâhi Rabbil Âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ecmaîn. İmanı yenilemek lazım. “La ilahe illallah”ı sadece dil ile değil gönülle de izah etmek lazım. İman çok hassastır. Peygamberimize (s.a.v) yapılan ufak bir saygısızlık imanı götürür. Muhammed ne kadar pis bir insandır, denirse neuzibillah o mülahazada iman gider. Peygamberimiz (s.a.v) “Ey Ömer, Ey Ebubekir-i Sıddık siz beni ve Allah’ı kendinizden, evladınızdan, dünya malından daha fazla sevmediğiniz müddetçe imanın libasına hakiki anlamda bürünemezsiniz.” buyurmuştur. Her şey O’nun etrafında dönmektedir. Nereden bi liyoruz? Nefs kötü bir şey; Allah’ı bilme adına bizim için küçük bir numune. Ama takılıp kalınmamalı, biraz onun karakterine bakılmalı. Kötü anlamda değil. Nefs her şeyi kendisi için ister. Vesvese bir anlamda kötü bir anlamda iyidir. Bir vesvese, tedbir alınmazsa; insanın kalbinde aklında ruhunda hep yara açar. Günah da öyle ama günahın arkas...
Allah'ım! İşte kapına geldim, işte huzuruna diz  çöktüm, el açtım. Verdiğin derdin sabrını istiyorum senden. Zira dayanamıyorum. İçimde durmadan yanan bir kor. Aklımda Dilruba. Sesi, gözleri ve ebediyen onu görmeyecek olmanın yarası... Allah'ım! Ben beni bıraktım. Ben bu acıyla kendimi unuttum. Sen beni bırakma. Mecnun misali Leyla'nın zülfüne gönül bağladım. En çok onu sevdim şu cihanda. Aşka düştüm. Kendimden geçtim. Belki de bu yüzden onu kaybettim. - Sevgi kaybolmaz, aşk zayi olmaz evladım! Neredeyiz biz? Camii. - Allah'ın evi. Müminlerin Rableri ile buluştuğu yerdeyiz. Seni bu huzura getiren şey ne peki? Kaybettiğim aşkıma duyduğum acı. - Peki, aşkı gönlüne nakış nakış işleyen kim? Öyleyse aşk ölmedi sadece seni Allah'a biraz daha yaklaştırdı. Acıyan gönlünü, yaranı, sızını Allah'tan başka dindirecek var mıdır? Sana geçen sefer son bir şey söylemiştim. Hatırlar mısın? Unutmam. Kaybettiğin her şey bir gün başka surette sana geri döner. - ...

Musibet ve Sabır

   Bismillahirrrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbül âlemin. Vesselatü vesselamü ala seyyidina Muhammedin nebiyyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellim. Enaniyet Allah’a asi olmayı gerektirir. Onun için bir lezaizin arkasından “Ya Rabbî! Acaba ben bu lezzeti tatmakla kendimi müstağni mi hissettim? Bende böyle bir hissiyat mı oluştu?” diyerek istiğfar etmek gerekir. Ehl-i talep Allah’a karşı sürekli bir acz u fakr hâli içerisinde bulunur. Allah’ın ise kadiriyetinin, mutlak bir gücü olduğunun; kendisininse aciz ve nakıs olduğunun farkındadır, kalbi de Allah’a yönelik sürekli bir talep içerisindedir. Talep, istiğnanın z ıddıdır. Böyle bir insan elbette fayda görür. Talebelikte dahi talebeliğini bitirmiş, belli bir seviyeye gelmiş, nefsini yenmiş ama yine de “Benim daha öğrenmem gereken çok şey var.” diyen insan vardır. İşte bu insan terakki eder ama daha kitabın başında iken “Ben almam gerekeni aldım, başka bir şeye ihtiyacım yok.” diyen insan ise terakki  kapılarını kapa...

HİDAYET NURU

Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbül Alemin. Vesselatü vesselamu ala rasulina nebiyyil ümmi ve ala alihi ve sahbihi ve sellem.  Seyyid Şerif Curcânî hidayetin tarifini şu şekilde yapar: Hidayet; kişinin afaki ve enfüsî tefekkürünü, düşünce ve mülahazasını, aklî, amelî, nazarî şeylerde kullanmak suretiyle insanın içerisinde Cenab-ı Allah’ın yakacağı bir nur, bir ışıkktır. Afakî ve enfüsî tefekkürün tamamlanabilmesi; kişinin iradesini ilk önce aklî, sonra nazarî, sonra da amelî şeylerde kullanabilmesi ile olur. Hidayet, aklî merhaleleri aşıp nazarî olayları tefekkür edecek sonra amelî işlere geçecektir ve bu merhaleleri geçtikten sonra Cenab-ı Allah dilerse insanın kalbinde bir ışık yakar. Bir insanın hidaye te ermesi zordur. Peygamberler dahi zatî güçleri ile bir   insanın kalbine hidayeti yerleştirmeye muktedir değillerdir. Hz. Nuh küfür ehli olan oğlunun hidayete ermesini çok istemiş ama zatî iktidar ile bunu başaramamıştır. Hidayetin kalbe yerleşmesi çok zor...