Ana içeriğe atla

Kayıtlar

10 Istılâhât

AL KÜLAHINI EYVALLAHI İÇİNDE : Dayanılmayacak hallerde söylenegelen bir atasözü. Dayandığı yer olarak şu olay anlatılır : Çabuk sıkılan biri derviş olmuş, teslimiyet gereği her emre eyvallah demeyi öğrenmiş. Ancak zamanla, emirler ağırlaşmaya başlamış, ağırlaştıkca de canı sıkılmaya başlamış. Günün birinde şeyh, dervişe yine zor bir iş buyurunca başındaki külahı çıkarıp şeyhin önüne koymuş "al külahını eyvallahı içinde" demiş ve başı açık olarak tekkeden çıkıp gitmiş. AL DELİDEN USLU HABER : Bu ifadedeki "deli" bizim bildiğimiz psikriyatrik vak'alardaki deli değildir. Kendisini Allah sevgisine tam olarak vermiş, dünyayı ardına atmış, mübalatsız, hiçbir şeye aldırmayan kişidir ki, bunlara sufiyye ıstılahında "meczup" denir. Bu tür kişilerden, keramet ve hikmet zuhur edeceği inancı yaygındır. Bu atasözü ile kimseyi aşağı görmemek gerektiği, aşağı görülen kişilerden bile doğru akıllıca bir sözün duyulabileceği vurgulanmaktadır. Bu atasözündeki ...

Kuran-ı Kerimden Müminlerin 100 Özelliği

1. İnsanlar arasında adaletle hükmederler. / En’am-151. 2. Allah’a asla şirk koşmazlar. / Furkan-68 3. Namuslarını (ırzlarını) korurlar. / Furkan-68 4. Hakkı bile bile gizlemezler. / Bakara-44 5. Namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar.  / Mü’minun 2,9 6. Anne ve babalarına “öf” bile demezler.  / İsra-23 7. Boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler. / Mü’minun -3 8. Mallarıyla ve canlarıyla cehd ederler,çabalarlar. / Tevbe-5 9. Asla zanda bulunmazlar. / Casiye -24 10. Cahillerle asla tartışmazlar. / Furkan-63 11. Kınayıcının kınamasından korkmazlar. / Maide-54 12. Asla yalan söylemezler. / Mü’minun-8 13. Emanetlerine ihanet etmezler. / Bakara-177 14. Söz verdiklerinde sözünde dururlar. / Bakara-177 15. Zekâtlarını hakkıyla verirler. / Bakara-177 16. Yetimin hakkını asla yemezler. / Nisa-2 17. Yolda kalmışlara yardım ederler. / Bakara-177 18. Kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. / Fetih-29 19. İnsanların kusu...

İnsanın sebepsiz iç sıkıntısı neden olur?

Soru: Bazen insanın sebepsiz iç sıkıntıları olur, bunlarla ilgili ne söyleyebilirsiniz? İnsanın başına gelen her şeyde bir mana araması gerekir. Allah Teâlâ ayet-i kerimesinde buyurur: “Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler, kulakları vardır, onlarla işitmezler.” (A’raf, 179)   Maksat Allah’tan gelen hadiselerin, musibetlerin perde arkasını iyi okumaktır. Hazret’in (k.s) ifadesiyle insanın ayağına batan dikenin sebebini dahi bilmesi gerekir. Hazret’e (k.s) halifesinden bir mektup gelir. Halifesi çok hasta olduğunu söyler ve bunun için ne okuması gerektiğini sorar. Meseleyi hastalık olarak görmez, ben bu manayı nasıl algılamalıyım diye sorar. Hazret (k.s) şu cevabı verir: “Senin burada anlayacağın mana şudur; bilesin ki sana en yakın olan bedenin dahi Allah istemedikçe sana itaat etmez. Bilesin ki bütün bedenin ücretini veren Allah’tır. Ve sen eğer Allah’a asi olursan Allah istediği andan itibaren sana en yakın olan insan dahi sen...

Ey gözü yaşlı, sinesi yanık olan kalp

"Ey gözü yaşlı, sinesi yanık olan kalp, Kalbini yakan kalp, kalbinden dua ister. Ey Rahman'ın hanesini üzerinde taşıyan kalp, Kalbim, kalbin gibi yanar ve ağlar, Her kalpte Seni arar. Bedenlerin seni semada araması ne bedbahtlıktır. Ey Kâbeyi beldeye, bedenleri beytine mahmul kılan Allah, Bizleri de beytine hamil kıl, beytinde tavaf edenlerden eyle." O ikinci cümle birinci cümlede oluşan bütün suallere cevap aslında. Bir insanı, ey gözü yaşlı sinesi yaşlı olan, kalbini yakan kalp, Bu şöyle Peygamber aleyhisselam müslümanların kalplerini yaktı. Bir mürşit bir müridin kalbini yakıyor. Kalbini yakan kalp, o kalp de dua istiyor. Neden? Bir insan birisinin kalbini yaktığı halde diğer kalplerde dua istiyor? Çünkü o kalp Rahman'ın hanesini üzerinde taşıyor. Rahman'ın beytini üzerinde taşıyor. Çünkü Ey Rahman'ın hanesini üzerinde taşıyan kalp, yani her bir müslüman eğer kalbi yanık ise gözü yaşlı ise sinesi yanıksa Rahman'ın hanesini üzerinde taşıy...

Manevi Kalbimiz Ne Durumda ?

"Kalb, çam kozalağı gibi bir et parçası değildir. Ancak, rabbani letaiflerdendir ki, hislerin ortaya çıktığı, fikirlerin aksettiği yer olan vicdan ve akıldır. Letaif olarak adlandırılan kalbin insanın maneviyatına yaptığı hizmet, kozalak biçimindeki kalbin cesede yaptığı hizmet gibidir. Bütün bedene hayat veren insandaki kalp nasıl bedenin çalışmasını ve kanın vücuda pompalanmasını sağlar ve insan hayatı onun çalışmasıyla devam eder ve o sustuğunda vücut da susar. Letaiflerden olan kalp de amellerle ve haller ile canlandırılır, ışıklandırılır. İman nurunun sönmesi ile mahiyeti hareketsiz, ölü gibi taştan heykele benzer.”  Anlaşılan odur ki, maddî kalbin iman, ilim, hikmet, şefkat gibi maneviyat ile yakın alakası vardır. Aynı şekilde, maddî temizliğin de manevi temizlik ile münasebeti mevcuttur. Bu itibarla Resul-i Ekrem Efendimizin maddî kalbinin yıkanıp temizlendikten sonra ilim, hikmet, İlâhî nur ve feyizlerle doldurulmasını akıldan uzak görmemek lâzımdır.  ...

Sinan Paşa'dan Yakarış: Tazarruname

İy gözlerim nuru, gönüllerün sürüru Başumuzım tâcı, ehl-i dilün mi‘râcı Gönül hanesinün ziyası, dil hastesinün şifâsı  Derd ehlinün enîsi, ışk avâresinün celîsi  Yol isteyenün delîli, hidayet çırağınun delîli  Dil tahtınun hânı ve sîne serîrinün sultanı  Can iklîminün penâhı, gönül şehrinün şehinşâhı  Hayret denizine gark olanun elin alıcı,  Dalâlet vadisinde kalanı kaldurıcı  Azmışlara yol gösterici,  Az isteyene bol gösterici  Tâlibleri irgürici, istemeden buldurıcı Şeyh diyene irişici, dost diyene yitişici  Bilmeyene bildürici, görmeyene gördürici  Tatmayam tatdurıcı, içmeyeni kandurıcı Hak sarayınun kapucısı, gönül evinün yapucısı  İy mukteda-yı cihân, iy makbül-i ins ü can  İy şeyh-i âlem, iy mürşid-i benî-adem  Hayret denizine gark oldum, beni andan sen kurtar  Dünya âlâyişine müstağrak oldum, içümden anı sen çıkar  Şehevât zulümâtı içüm taşım aldı,...

Derviş Burcunda Bir Şâir: Erdem Bayazıt

Erdem Bayazıt, Tabiat Risalesi şiirinde, 'Derviş olamadın/ Ama başıboş da kalmadın' diyor. Evet, başıboş değildi, başıboş da kalmadı, Erdem Bayazıt. 1978'de Abdurrahim Reyhan Efendi'nin nur halkasında yerini aldı. Erdem Bayazıt, 24 Ocak 1998'de bu âlemden göçen Efendisiyle ilgili duygularını, bir yazısında şöyle dile getiriyor: 'Aşık meşreb idi. 'KâmiI-mükemmil' irşad makamına aşk yoluyla erişenlerdendi. Toprak gibi mütevazı idi. Şefkati, merhameti, Cenab-ı Allah'ın bütün yaratıklarını tutacak boyuttaydı. Gayreti, durmadan akan nehirler gibiydi. Cömertliği gökyüzünde dolaşan bulutlar, yeryüzünde dalgalanan okyanuslar gibiydi. Tebessüm ettiğinde çevresinde güller açardı, sanki yeryüzünde bir bahar iklimi yürürlüğe girerdi. Celâllendiğinde arslanların bile yüreği, rüzgâra uğramış yapraklar gibi titrerdi. Benim güzel efendim, kalbimdeki meselelere sormadan cevap verenim, müşküllerimi hâlledenim, musibetlere uğradığımda yüküme omuz verenim, dara dü...

HİKMETLİ SÖZLER

Resûlü Ekrem (s.a.v) Miraç hadisesinden bazı hadiseler naklederek Miraç’ta Âdem Aleyhisselam ile görüştüğünü ifade eder. Bu görüşme sırasında şöyle bir hadisenin gerçekleşmesinden bahseder. Hz. Cibril (a.s) semanın kapısını çalar ve kapı açılınca Resûlü Ekrem (s.a.v) orada bir zatı görür. Hz. Cibril’e kim olduğu sorunca “Bütün insanların babası olan Hz. Âdem” cevabını alır. Hz. Âdem’in sağında ve solunda hafif yansımalar vardır. Resûlü Ekrem (s.a.v), Hz. Âdem’in sağına bakınca gülümsediğini soluna bakınca da yüzüne bir asıklık geldiğini ve ağladığını görür. Yani Hz. Âdem sağ taraftaki manzarayı görünce gülüyor ve Allah’a hamd ediyordur. Ama soluna bakınca da ağlama hali oluşur. Resûlü Ekrem (s.a.v) Hz. Cibril’e: “Sağında ve solunda olan şeyler nelerdir?” diye sorunca kendi evlatlarının ruhları olduğunu söyler. Yani sağ tarafında cennete giden evlatları vardır ve bunu görünce Hz. Âdem çok memnun olur ve Allah’a hamd eder. Soluna bakınca da evlatlarının cehennem istikametinde yürüdüğün...

O VE BEN

O ve ben diye başlıyor kitap. ‘O ve Ben’… Kitabı okuyanlar görecektir ki kitapta Necip Fazıl'dan bir eser kalmamıştır. Yani Necip Fazıl bu kitabında O’nu ve kendisini anlatır. Asıl olanı kitabın sonunda görüyoruz ki zahiri Necip Fazıl'dan eser kalmaz ve yalnızca O kalır. Bir nevi  fenâ hali. ( burada fena olmak mevzusuna değindiğimiz yazının linkini kullanacağız) O diye hitap ettiği kendisinden bahsettiği kişi onun mürşidi, rehberi,  öğreticisi,  hocası olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleridir. Kitap, biyografi niteliğinde bir eser olup Necip Fazıl, kendi hikayesini, kendi ölçüsünü, kendi yaşamını anlatır. Bu yaşamı ise O’nun üzerinden anlatır. Çünkü O olmadan önceki hayatını yaşanmamış saymıştır.  “Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum  Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum” Bir insanın gafletten uyanışı, kendini bilişi, kendine gelişi, kendinin farkında oluşu aslında o insanın bir doğumu hükmündedir.  Biz buna bir *‘Seyru sülûk’ hika...

MANEVİ FETİH

Manevî Fatih:  Akşemseddin .   Sinesinde birçok evliya ve Allah dostu barındıran İstanbul'un fethi esnasında bile tasavvuf mayasıyla yoğrulduğunu görüyoruz.   Bugün İstanbul'un Fethini anarken Fatih Sultan Mehmet'i anıp  Akşemseddin  Hazretlerinden bahsetmemek olmaz. Çünkü II. Mehmet'i Fatih Sultan Mehmet yapan odur. Fatih'in hocası, rehberi, mürşidi ve her daim yardımcısıdır.     Fatih Sultan Mehmet hocasını her daim yâd ederdi ve ondan aldıklarını, ondan öğrendiklerini, onun maddi-manevî yardımlarını her zaman dile getirirdi. Bu yüzden  Akşemseddin  Hazretlerini anmadan olmaz.  Akşemseddinsiz  Fatih Sultan Mehmet olmaz. Fatih'i kutlu güne kadar yetiştiren o, fetih zamanı yanında olan o, her daim desteğini sunan o idi...   Fetih sırasında  II.Mehmet'e  mektup yazarak onu desteklemiş, cesaretlendirmiştir. Aynı  zamanda çocukları  ve  müridleri  ile birlikte  fetihe...